Bir kör olarak bazı kavramları anlamlandırmak diğer insanların geçtiği süreçten farklı bir süreç yaşamayı gerektiriyor çoğu zaman. Bu kavramların başında da gitmek, gezmek ve özgürlük geliyor. Bu anlamlandırma yolculuğunda ise beyaz baston önemli bir yer tutuyor.
Beyaz bastonla ilk defa körler okulunda tanıştım fakat bu tanışma oldukça fiziksel bir boyuttaydı. Yani baston önümdeki engelleri görmemi sağlayacak, kaldırım takibi yapabileceğim bir çubuktan fazlası değildi. Üniversiteye başlayana kadar da daha ötesine geçtiğini söyleyemem.
Körler okulundayken okul içinde zaten hepimiz bağımsız dolaşırdık. Eve gittiğimiz zamanlarda ise çoğumuzu ailesi bir yerden bir yere götürürdü. Lisedeyken de hep arkadaşlarımla gezerdim. Ben 11. sınıftayken İzmir’de izban açılmıştı ve o zaman ilk bastonumu almıştım ama bastonum genelde kapalı duruyordu.
Bastonunun hayatımın ayrılmaz bir parçası olması üniversite hayatımın ilk yılında gerçekleşti. O ilk günden bugüne bastonumdan ayrı olduğum süre birkaç saati bulmuyordur. Beyaz bastonun gerçek anlamını da bu yıllarda öğrendim. Bize o güne kadar sadece fiziksel avantajları anlatılmıştı beyaz bastonun ve sosyal olarak hayatımızda hangi noktada olduğunu bilmek mümkün değildi.
Üniversitede bir arkadaşa veya herhangi bir asistana ihtiyaç duymadan istediğim her yere gidebildim. Sorunlara tek başıma çözüm üretmeyi öğrendim. İşte bu noktadan sonra insan yavaş yavaş gerçek bir birey olmaya başlıyor çünkü istediği zaman istediği yere gidebiliyor veya istediği yerden uzaklaşabiliyor. Ne yazık ki baston kullanmayan bir kör bazen “Ben burada olmak istiyor muyum?” sorusunu soramıyor kendine. Ayrıca artık diğer insanlar da onlara bağımlı olmadığımızı görebiliyor ve sosyal ilişkiler daha sağlıklı bir zemin üzerine kurulabiliyor.
Bastonum yoldaşım olduğundan beri önce İstanbul’u sonra büyük ölçüde Türkiye’yi baştan başa gezdim. İlk defa üniversitede tek başıma yurtdışına gittim ve bütün bu deneyimleri bağımsız bir genç olarak heyecanla yaşadım. Örneğin Karadeniz’i otostopla gezdim. Londra’ya BBC’de staj yapmaya tek başıma gittim. Bu süreç benim için çok geliştirici oldu, haftasonları Londra’ya yakın şehirleri gezmeye gittim. BBC bu seyahatlerimden birini bir görme engellinin tek başına nasıl gezebildiğini anlatmak için bir belgesele dönüştürdü. Bundan sonra da dünyayı gezmeye ve keşfetmeye devam etmeyi çok istiyorum ve baston kullanmadan bunu yapabileceğimi düşünemiyorum bile. Bastonumla birlikte hayatıma farklı yardımcı teknolojiler girdi. Kullandığım akıllı telefon bastonumdan sonra en büyük yardımcı araçlarımdan birisi. Örneğin Londra’da gezerken hangi toplu taşıma araçlarını kullanacağımı görmek için Moovit, yolda yürürken Google Maps kullandım. Oldukça erişilebilir yönlendirme yapan BlindSquare telefonumda en çok kullandığım uygulamalardan birisi. Baston en önemli Bağımsızlık aracım. Son yıllarda teknolojinin gelişmesi ile bağımsızlığım için birleşen iki araç oldu. Bir baston ve teknoloji kullanan görme engellinin bağımsız bir birey olarak gezmenin tadını rahatlıkla çıkarabileceğini düşünüyorum. WeWALK ekibi de teknoloji ve bastonu birleştirme hayali için çalışıyor. Bu yüzden WeWALK gibi teknolojilerin görme engellilerin bağımsızlığını arttıracağına inanıyorum.
bu kazanımlarımı üniversite yollarımda YGA aracılığıyla görme engelli çocuklarla paylaştım. Onlarla bastonu kişisel bir parçaya dönüştürmek için çeşitli atölyeler düzenledik ve bağımsız hareketin önemini vurguladık. Bu deneyim de oldukça keyifliydi.
Özetle beyaz baston kullanmaya başlamak bir kör için birey olmanın ilk deneyimi demek. Bence bu deneyim mümkün olan en erken dönemde yaşanılmalı. Gören bir çocuk ebeveynin elini tutmadan cadde geçtiğinde, ilk defa ekmek almaya tek başına gittiğinde nasıl o özgürlüğün heyecanını yaşıyorsa bir kör de buna benzer heyecanı bastonuyla ilk tek başına yürüyüşünde yaşar ve bu heyecan çok ertelenmemelidir.